30 Nisan 2013 Salı

Büyüklük nedir?

Uzun zamandır serbest bir konuda yazmıyordum...

Doğrusunu isterseniz, aynı zamanda birlikte de çalıştığımız kız arkadaşım Yeliz'le birkaç aydır o kadar yoğun bir koşturma içindeyiz ki, Ocak'tan beri hiçbir şey yazmadım. İşlerin yoğunluğu eğitim, seminer ve koçluk hazırlıkları, yeni oluşumlar falan derken nefes dahi alacak vakit yok neredeyse...


Ancak...
Fenerbahçe ve Galatasaray arasındaki çekişme Galatasaray lehine bozulunca; 2007'de Ali Sami Yen'de oynanan ve tarihe (orada yaşanan büyük ayıbı hiç de anlatamayan bir isimle) "Sulu Derbi" diye geçen maçtan sonra düşündüklerimi yazmaya vakit ayırmam şart oldu! 

Türkiye'nin tüm statlarında "Her zaman... Her yerde... En büyük..." diye başlayıp stadın sahibi takımın adıyla biten bir tezahürat vardır... Hepimiz tuttuğumuz takımın "en büyük" olduğunu iddia etmeye bayılırız ama şu büyüklük gerçekte nedir pek düşünmeyiz.

Devam etmeden evvel şu uyarıyı yapayım:
Bu yazı 30 Nisan 2013'te yazıldı... Süper Lig'in bitimine 3 hafta kala Fenerbahçe, Galatasaray'ın 7 puan gerisinde ve bir mucize olmazsa sondan bir evvelki hafta şampiyonluğunu ilan eden Galatasaray'ı kendi sahasında; Kadıköy'de ağırlayacak.
Aynı zamanda da 2 gün sonra Avrupa Ligi Yarı Final 2. maçında; İstanbul'da 1-0 yendiği Benfica'ya konuk olacak... Bir yandan da Türkiye Kupası'nı kovalıyor.
Yazının sonunda bu detayları neden verdiğimi anlayacaksınız.

Önce "Büyük"lüğün ne olmadığıyla başlayalım:
En muhteşem tesislere sahip olmak değildir...
- En çok taraftara sahip olmak da değildir...
En pahalı transferi yapmak hiç değildir! 

Hadi bir de taraftar terminolojisinden konuşalım;
- "En çok kim koydu(!)" muhabbeti değildir...
- En edepsiz küfürlü tezahüratı bulmak da değildir...
- Rakip taraftarın kafasına sidik dolu torbaları atmak ya da futbolcuların üstüne binlerce su şişesi yağdırmak hiç değildir!


"Büyük"lük bir vizyondur...
Büyüklük, nereye baktığınla veya bir başka deyişle neyi amaçladığınla ilgilidir...
Bu amaç doğrultusunda hangi adımları attığın, attığın gollerden çok daha önemlidir mesela...
Yetiştirdiğin sporcuların zihinlerinin gelişimi en gelişmiş tesislerden çok daha kıymetlidir mesela...
Taraftarın gücünü; bu ülkenin değeri futbolcuya ettiği küfürden ya da sahaya attığı maddelerden değil de; centilmenlikten, dürüstlükten ve onurlu duruştan almasıdır mesela...

Büyüklük öyle para harcamakla olmaz...
Tesislerle de büyüyemezsiniz...
Gazeteye TV'ye demeçler döktürürken aslan kesilip, karşı karşıya gelince karşılıklı pohpohlayanların da büyüdüğünü gören olmadı hiç...
En kalabalık taraftar topluluğuyla en fazla sesi çıkarıp en çok maçı kazansanız da;
- eğer bütünün hayrına bir vizyonunuz,
- sağlıklı düşünebilen bir beyniniz,
- destekte de, efendilikte de birinciliğe oynayan hakkaniyetli bir vicdanınız yoksa bir arpa boyu büyümeniz mümkün olmaz...

Büyüklük kendini rezil etmemektir...
Büyüklük kendini bilmektir; kendini rakibinde görmektir...
Yeri geldiğinde saygıda kusur etmeden rakiple dalganı geçmek ama yeri geldiğinde uzanıp bükemediğin o eli sıkmaktır, büyüklük...
Büyüklük sonuç her ne olursa olsun kabul edebilmek, eğilip bükülmeden, sövüp dövmeden adam gibi ve dimdik durmaktır...


Büyüklük; büyüklüğünün bir bölümünün rakibinden geldiğini bilmektir.

Büyüklük, büyüklük göstermektir...
Neredeyse 30 yıla yakın zamandır tribünden maç izleyen, koyu bir Fenerbahçe taraftarı olarak söylüyorum: Fenerbahçeli futbolcular; sezon boyunca ne olduğunu, kimin kime ne dediğini, hangi futbolcunun kime ne yaptığını, hangi yöneticinin nerede ne söylediğini falan unutur ve bu yıl şampiyon olan Galatasaraylı meslektaşlarını kendi sahalarında ağırlayacakları maç öncesi gönülden alkışlarlarsa; yaptıkları tek şey gerçek anlamda büyüklük göstermek olacak.

Aziz Yıldırım da Ünal Aysal'ı aynı vakur tavırla ağırlayıp kutlarsa işin boyutu daha da "büyük" hale gelecek...

Yöneticiler ve futbolcular bunu yapsalar da yeterli değil
Taraftar bu işin içine girmezse olmaz...
Büyük Fenerbahçe'nin büyük taraftarının büyüklüğünü tüm dünyaya göstermesi için daha harika bir imkan olabilir mi?
Ezeli rakibin şampiyonluğunu kendi sahanda alkışlayarak onları tebrik edebilmek demek;
- Tüm komplekslerden arındığını haykırmak demek..
- Ne olursa olsun sportif başarıyı kutlayabilmek, ona kıymet verebilmek demek...
- 2 senedir yaşanan onca şeye rağmen her zaman büyük, olgun ve delikanlı olduğunu göstermek demek...

Bundan ala "büyüklük" gösterme şansı olabilir mi?
- Futbolcular çıkarlar maça, çatır çatır oynarlar; şampiyon rakiplerini mağlubiyetle yollarlar evlerine... Taktiksel ve performansa dayalı "büyüklük"lerini gösterirler...
- Akabinde giderler Avrupa Ligi kupasını alırlar yanına da Türkiye Kupası'nı koyarlar, dünyada da Türkiye'de de ne denli iddialı olduklarının altını çizer, sportif büyüklüklerini de gösterirler...



Ama inanın, öteki yoksa...
Yani ruhun yüce, yüreğin mangal, zihnin açık değilse...
"Onlar bize 10.000 su şişesi atmıştı... Şimdi görsünler bakalım; biz onlara 20.000 şişe atarız" diyecek kadar küçük hesaplar yapıyorsan...
Ruhun da, yüreğin de, beynin de küçük demektir...
Geçtim Avrupa Ligi Kupası'nı, Feza Kupası'nı alıp da gelsen n'olacak!



Şu aşağıdaki görüntülere bir bakın isterim... Hangi takım şampiyon, o belli.
Peki hangisi "büyük" sizce?

Arsenal'in Manchester United'ı Alkışlaması

Bu görüntüler bir Fenerbahçe Galatasaray maçında yaşanırsa gerçek anlamda devrimsel bir durum yaratabilir bu iki büyük camia... "Kaderi değiştirmek" derler ya; gerçekten böyle bir şans var ellerinde... "Büyüklükleri" ile tarihe geçme şansı.

Umarım kullanırlar.