25 Ağustos 2013 Pazar

Puxa Vida! - 1 (*)

(*) Puxa Vida (Puşa Vida diye okunur), en sevdiğim çizgi roman kahramanlarından Mister No’nun kullandığı Portekizce bir ünlemdir. Anlamı kelimesi kelimesine çevrildiğinde “hayatı çek(er)” olsa da sokak ağzında “Vay canına!” ünlemimize yakın bir yerde durmaktadır.

“Odağınızda ne varsa, hayatınıza o gelir…” – V. Tolga HANCI *Ünlü Filozof ve Düşünür :)

Bir kanepe…
Eceabat’ta bir arazinin ortasındaki taş evde kullanılmayı bekleyen…


Eceabat’taki bu evde durduğu için bir yıl boyunca olsa olsa toplam 1-2 hafta kullanılan çok şık, kıymetli kanepe gibi ben de meraka düştüm: İstanbul’daki yeni evde bir kanepe ihtiyacı söz konusuyken; o deri, şık ve tam ihtiyacımız olan kıymetli kanepe neden Eceabat’ta, bir taş evde, bütün bir yıl boyunca aylak aylak yatsındı ki?!

“OK, getirtelim” dedik…
Bir hesap çıkardılar: Kamyoneti, kilometre başına ödemesi, yakıt masrafı, sigortası, hamalı derken; fark ettik ki Eceabat’tan tek bir kanepe getirmenin maliyetine buradan birkaç tane alınabiliyor! Çözülmesi gereken durum şu: Shira ve ben özellikle, Eceabat’taki, o koltuğu istiyoruz; gözümüz başka koltuk görmüyor. (“Shira Kim?” sorusunun cevabı için tıklayınız: “Bizim Pazarımız Perşembe” )

N’apabilirdim?
Ne olacak?!
Bir araç ayarlamalı ve gidip almalıydım o kanepeyi… Sonuçta Shira onu istiyor! :)


Babam, Station Marea’sını önerdi. Ancak kestiremediğimiz önemli bir sorunsal söz konusuydu: “Kanepe bu Marea’ya sığar mı sığmaz mı?”
Cevap: ÇOK ZOR!

“Arabanın şurasını açar burasını yatırır, koltuğu çaprazlama ittirir, kullanırken eğiliriz” falan diye planlar yapıyoruz ama bu etli-butlu ve heybetli kanepeyi ve otomobili ölçmeden yola çıkmak zamansal açıdan ciddi bir risk, çünkü onca yolu boşu boşuna yapmak anlamına da gelebilir.

Babam rasyonel zekasına hayran olduğum ve kendisindan çok şey öğrendiğim bir adam…
Yok yahu, böyle az oldu, şöyle yazayım:
Babam özellikle iş konularında, düşünülmeyeni düşünüp akla gelmedik yollardan çözüm üretmek üzerine çalışan; hafıza, dikkat, gözlem becerisine ve tüm bunları kısa zamanda kombine olarak kullanabilme yeteneğine sahip bir adamdır… Yetkin olduğu konularda çözüm bulma konusunda tek kelimeyle “Üstat”tır.
Üstat dedi ki:
“Ben nasılsa motorla Datça’ya giderken Eceabat’taki eve uğrayacağım. Sen de al arabayı birlikte gidelim. Öyle ya da böyle bir çözüm bulur, kanepeyi sığdırırız.”
“Öyle ya da böyle…”

Yolda Kişisel Gelişim, Ders 1:  ODAK NEREDE?

Her an dikkat etmemiz gereken şeye dikkat ettim o an:
Kanepe ile Fiat Marea ilişkisinde benim odağım “Sığmayabilir; sığmazsa bütün yolu boşu boşuna yaparım” düşüncesindeydi. Hemen odağı değiştirdim ve “Öyle ya da böyle bir çözüm bulunur”a odaklandım ve bu fikri kabul ettim. Gidiş dönüş 800 kilometrelik bir yol yapacaktım ama nasılsa “bir çözüm bulunur”du. En önemli şey ilk adımı atmaktı.

“Odağınızı bir kere olumluya çevirmek yetmez, odağınızı olumluda tutmak sürekli yapmanız gereken bir tercihtir!” – V. Tolga HANCI *Doğal Performans Artırıcı :)

Ertesi sabah 07:30’da babamdan çıkmak üzere sözleştik ki köprü trafiğine kalmayalım. Ben erkenden kalktım, 07:35 gibi babamdaydım. Yazık ki anca 09:00’da yola çıkabildik… Babamın yol hazırlıklarını bitirmesini beklediğim bir buçuk saat boyunca yine kendi kendime kurulmuş, odağımı negatife çevirmeye başlamıştım:

Yolda Kişisel Gelişim, Ders 2: ISRARLI ve TUTARLI KALMAK

“Olacak şey mi?” diyordum; “Hem beni sabahın köründe ayağa dikiyor hem de hazırlanırken ağırdan alıyor… Bu ne biçim şey ki böyle?! Ayıp denen bir şey var! Bu kadar da olmaz!” Zihnimdeki ses benden bağımsız hale gelmiş susmak bilmiyordu: “BıdıBıdıBıdıBıdı da BıdıBıdıBıdıBıdı”


Neyse sonunda yola çıktık…
Buyrun işte! Fatih Sultan Mehmet Köprüsü yolunda trafik başlamıştı. Kısıldım kaldım, babam motorla yanımda durdu, camı açtım ve babamın beni sinirden titreten şu cümlesini dinledim:
“Ben kaptırıyorum aralardan, seni Mahmutbey gişelerinde beklerim”.

Yüzümde gülümseme “Hı-hı, tabi… git sen” falan derken; yürekte azgın dalgalar kabarmış, hırsımdan direksiyonu sıkarken parmaklarım beyazlaşmıştı… Beynim zonkluyordu.

Adım adım giden trafikte bir seçim yapmam gerekiyordu:
A- Direksiyon simidini ısırıp, torpido gözünü tekmelemek
B- Sakin kalmak.

Yolda Kişisel Gelişim, Ders 3:  AKLINIZI BAŞINIZA GETİREN FİZYOLOJİNİZDİR.

Bu gibi durumlarda fizyolojinizi düzenlemeniz çok önemli… Daima hatırlayın; duygularımız hareketlerimizi takip eder. Nasıl duruyor/oturuyor ya da hareket ediyorsanız o yönde hissedersiniz.


Derhal fizyolojimi değiştirmek üzere harekete geçtim. Sanki omuzlarımda dünyanın yükünü taşıyormuşum gibi oturmaktan vazgeçtim.
Dik oturdum, çene yukarı, göğüs dışarı...
Omuzlarımı düşürdüm...
Karna doğru derin bir nefes …
Tut biraz…
Yavaşça ver...
Bir tane daha…
Sonra bir tane daha…

Bol oksijen, dik duran harekete hazır bir vücudu kat ederken ne yapıyorsa iyi yapıyordu! Fiziksel pozisyonumu değiştirip, nefes alış verişimi düzenlemek beni sakinleştirmişti. Kafamın içinde sürekli kızan ve onu-bunu suçlayan asabi psikopat susmuştu. Stresi kontrol edebileceğimi yeniden hatırlamıştım. Yapmam gereken kafamın içindeki diğer sesi, sakin ve aklı başında olanı dinlemekti… O ne yapılacağını biliyordu. Yüksek benliğim derinlerde bir yerde "mutlak olan"a güvenmemi söylüyordu.

Yolda Kişisel Gelişim, Ders 4: STRESİ YÖNETMEK İÇİN 3 BASİT SORU

Kafamdaki huzurlu ses, sakin bir biçimde 3 basit soru sordu bana:
1- “Şu anda etkileyebileceğin şeyler nedir?”
Düşüncelerimi değiştirebilirdim…
Sabah babama kızmam mantıksız ve bencilceydi! “Ben onun yüzünden trafikte bekliyorum, o niye gidiyor?” diye ağlayan egom şımarık bir çocuk gibi davranıyordu. Ağzının ortasına iki tane yapıştırmak da mümkündü bu ego denen şımarık veledin ama ben onu ikna etmeyi tercih etmiştim.

Motosikletle yolculuk edenler bilir, yola hazırlık önemlidir… Babam da uzun bir yola hazırlanıyordu ve elbette tüm detayları dikkatle gözden geçirmesi uzun yolda güvenliği ve konforu için gerekliydi.

Babamın trafikte beni beklemeden Mahmutbey gişelerine gitmesi en doğrusuydu: Sıcağın altında, motorun üstünde benimle ağır ağır gelmesi onun için korkunç bir eziyet olacaktı.

Tüm kalbimle ona hak verdim ve rahatça Mahmutbey’e ulaşması ve beni beklerken bir gölge bulmasını diledim. Tuhaf gelebilir ama kendimi değil onu düşünmek beni daha da rahatlatmış hatta mutlu etmişti…

Kafamdaki sakin ses ikinci soruyu sordu:
2- “Şu anda etkileyemeyeceğin şeyler nedir?”
Elbette trafikti… Trafiğe lanet etmekten derhal vaz geçtim.

Son soru eyleme yönelikti:
3- “Şu anda senin kontrolünde olan ne var?”
Ortamı daha keyifli hale getirebilirdim: Ön paneldeki radyoya bağladığım akıllı telefonumdaki “TuneIn Radio” uygulamasından Sky Lounge’u açtım. Hareketli bir lounge parça Marea'nın içini dolduruverdi.


Yolda Kişisel Gelişim, Ders 5: ÜSTÜNE DÜŞENİ YAP, GERİSİNİ EVRENE BIRAK!

Bir anda her şey değişti!
Renkler daha parlak, içim daha huzurlu ve zihnim daha berraktı…
Mesela bu yazıyı yazmak o sırada geldi aklıma.
Gerçekten rahatlamıştım…
Bilin bakalım ne oldu?

Birden bire…
Hiç beklenmedik şekilde…
Ortada hiçbir geçerli neden yokken…
Son derece mantıksız bir biçimde…
Trafik açılıverdi…


“Rastlantılar, ancak siz onlara görmek için baktığınızda mucizeye dönüşür.” – V. Tolga HANCI *Balkanlar ve Avrupa’nın Gelişim Gurusu :)

Mahmutbey gişelerinden geçip sağa yanaştım, babam motorun başında beni bekliyordu… Camı açıp arabadaki suyu babama uzattım “Yahu gölgede bekleseydin ya” dedim. “Geleli daha iki dakika oldu” dedi, “ama o suya hayır diyemem”. Babamı seviyordum, ona su verebilmiş olmaktan dolayı mutluydum, kendimi seviyordum, yol yapmayı seviyordum, trafiği seviyordum… Bir sevgi kelebeği oluvermiştim!

Sonrasında ne olduğunu öğrenmek için ikinci bölümü beklemeniz gerekecek çünkü bu hikaye devam edecek…