- Mayaların
“Uzun Sayım” döngüsüne göre; 5. dönemin sonu… Yani bildiğimiz şekliyle hayatın
sonu. Bir başka deyişle; “Yeni bir başlangıç”...
- Sümer,
Mısır, İnka, Maya uygarlıklarının bıraktıkları yazıt ve kil tabletlerine göre;
Güneş Sistemi’nde bulunan ve 3600 küsur yılda bir yakınımızdan geçen Marduk
(Nibiru, Planet X) gezegeninin sakinlerinin dünyayı yeniden ziyaret edecekleri
zaman…
- Astronomlara
göre; tüm gezegenlerin, güneşin ve galaksimizin merkezindeki karanlık noktanın
21 Aralık 2012’deki kış dönümünde (yılın en kısa günü) aynı hizaya gelmesiyle
oluşacak sıra dışı bir çekim gücü…
- NASA’ya
göre; 1859’daki Carrington Olayı’nın bir benzerini yaşatabilecek güçte güneş
patlamaları ve manyetik fırtınalar sonucu elektrikli ve elektronik aletlerin
tamamını onarılamayacak hale getirecek bir elektromanyetik kıyamet…
- Bazı
bilim adamlarına göre; Schumann Rezonansı’nın gizeminin çözüleceği zaman.
- “Yeni
Çağ”cılara göre; girmekte olduğumuz Foton Kuşağı’ndaki yüksek enerji nedeniyle
DNA’mızı değiştirecek ve algımızı bambaşka boyutlara da açacak evrimsel bir
devrimin ve büyük aydınlanmanın yaşanacağı Altın Çağ’ın başlangıcı…
- Kur’an-ı
Kerim’e göreyse; kıyamet alametlerinin yaşanmaya başladığı dönem…
Tarihin
hiçbir döneminde, hiçbir sene, 2012 kadar konuşulup tartışılmadı! 2000 yılı
biraz yaklaştı ama… Y2K’yı hatırlar mısınız? Tüm bilgisayarların 2000 yılını 00
olarak okuyacaklarından dijital kıyametin yaşanacağı 90’lı yılların ikinci
yarısından itibaren sık sık yazılıp çizilmedi mi?
Medya
seviyor bizi korkutmayı… E, biz de bayılıyoruz kıyamet senaryolarına, felaket
tellallığına. Her dönem halkı korkutacak bir şeyler var medyada: Kuş gribi,
depremler, deli dana, kıtlık tehlikesi, küresel ısınma, doğa kirleniyor çığlıkları,
mahalledeki sapık, trafik canavarı vs vs.
Mayalar aslında ne diyor?
“2012
Dünya’nın sonudur” demiyorlar… “Uzun Sayım” olarak adlandırdıkları dönemlerin beşincisinin
sonu 2012’ye denk geliyor sadece. Peki nedir bu uzun sayım? Kısaca anlatayım:
Mayalar
oldukça gelişmiş bir uygarlık. Özellikle astronomi konusundaki bilgileri
dönemin şartlarını da düşünürsek olağanüstü! Çeşitli Maya şehrinde bulunan
gözlem evlerinde her gece özel eğitimli rahipler gökyüzünü izleyip gördükleri
tüm gök cisimlerinin hareketlerini takip edip; not alıyorlar… HER GECE! Sadece
güneş sistemindeki gezegenleri, ayı güneşi değil görebildikleri tüm uzayı
gözleyip bir çeşit güncesini tutuyorlar.
Gök cisimlerinin
bu hareketlerinden yola çıkarak da birkaç takvim geliştiriyorlar; bizim
ilgilendiğimiz takvimin adı Haab. 20 günlük 18 aydan oluşan toplam 360 günlük
bu takvime; tanrılarının adını verdikleri 5 günü de eklediklerinde neredeyse
bizim bir güneş yılımız oluşuyor. Mayalar buna “Tun” diyor. 20 tane Tun bir
Katun ve 20 tane Katun da (400 Tun yani) bir Baktun ediyor. Toplam 13 Baktun
Mayalar’ın “Uzun Sayım” dedikleri bir döneme denk geliyor ki bu da aşağı yukarı
5125 yıl demek.
Mayaların
hesabına göre 2012 yılı, beşinci Uzun Sayım’ın sonuna denk geliyor. Her Uzun
Sayım’ın sonu diğerinin başlangıcı doğal olarak ve tüm bu geçiş dönemlerinde
bir sürü konuda hep radikal değişimler olmuş: Tufanlar, volkanlar, depremler,
coğrafyalar, uygarlıklar, toplumsal anlayışlar…
Sümerler ve Sitchin’in dikkat çektiği
benzerlikler
Sadece
Mayalar değil… Sümerler de pek ilgili astronomiyle. Mısır’da ve İnka
uygarlığında da Maya’ların mitolojilerinde anlatılanlara çok benzer şeyler var.
Detaylar için teolog, Sümerolog, antik diller ve mitoloji uzmanı; Azerbaycan
asıllı, Amerikalı bilim adamı Zecharia Sitchin’in araştırmalarına bakalım:
Gılgamış
Destanı’ndan Tevrat’a, Sümer hiyerogliflerinden eski kil tabletlere kadar tarih
öncesi dönem uygarlıklara dair ne var ne yoksa okuyan; Batı dilleriyle birlikte
antik dillerin de neredeyse hepsini okuyup tercümesine büyük katkı sağlayan
Sitchin, Dünya Tarihçesi ve 12. Gezegen kitaplarının da yazarı aynı zamanda.
Bu
iddiaları ilk ortaya attığında alay konusu olsa da şu sıralar Sitchin’in yazdıklarıyla yakından ilgilenen hatırı sayılır
bir kalabalık var.
|
Enki (Sümer) |
|
Viracocha (İnka) |
|
Thoth (Mısır) |
Sitchin’e
göre; Sümer, İnka ve Maya uygarlıklarının “tanrılar” diye bahsettikleri
varlıklar gerçek… Üstelik birbirlerini de tanıyorlar! Hatta kimisi akraba!
Mayaların
“Tüylü Yılan Kukulkan”, İnkaların “Viracocha” ve Mısırlıların “Thoth” dedikleri
tanrılar aynı kişi aslında… Thoth’un babasına Sümerler “Enki” demişler ki
Mısır’da Ptah diye anılıyor kendisi. Mısırlı Ptah’ın oğlu Ra doğal olarak
Sümerli Enki’nin oğlu Marduk oluveriyor. Mitolojiye göre Ptah’ın iki oğlu Ra ve
Thoth arasında büyük bir anlaşmazlık çıkıyor ve Ra Thoth’u Mısır’dan sürüyor…
Aynı hikaye Sümer uygarlığında Enki’nin oğulları için de aynen anlatılıyor.
İşte bu sürülen tanrı Toth Mayaların Kukulkan ve İnkaların da Viracocha
dedikleri şahsiyet… Onların tanrı dedikleri bu arkadaş günün birinde gitmeye
karar vermiş ve ayrılırken Mayalara dönüp “Geri geleceğim” demiş…
|
Ra (Mısır) |
|
Ptah (Mısır) |
|
Kukulkan (Maya) |
|
Marduk (Sümer) |
Marduk
Bu
“tanrılar” diye anılan arkadaşlar Sitchin’in okuduğu bütün o kil tabletlerden
falan çıkardığına göre Marduk gezegeninin sakinleri… Güneş’in etrafında dönen
ancak yörüngesi diğer Güneş Sistemi gezegenlerinden bambaşka bir açıda bulunan
ve yörüngesi çok geniş olan, Jüpiter büyüklüğünde bir gezegen Marduk. Tam
450.000 yıl önce Marduklular gelip Dünya’da hayatın temelini atmışlar. 3661
yılda bir yörünge denk geldiğinde de gelip “N’apıyor bakalım bizim çocuklar”
diye Dünya’ya bakıyorlar…
Babalar
buralara geldiğinde, iddialara göre ufak tefek (!) aksilikler de oluyor tabi:
13.000 yıl önceki Nuh Tufanı, son yörünge geçişini yaptığı MÖ 1649’da Thera
Yanardağı’nın patlaması gibi...
Marduk’un seyri
- Teorilere göre, Marduk, 21 Aralık
2012’de, yani Haab takviminin son gününde ikinci bir güneş ve Ay ile neredeyse
aynı büyüklükte gözükecek.
- Marduk, Dünya ile iki kere yakınlaşacak.
İlki 7 Eylül 2012’de gerçekleşecek, son yaklaşma ise 27 Nisan 2013’te olacak.
- Marduk en yıkıcı etkisini sadece 21
Aralık 2012’de göstermeyecek. Dünya 14 Şubat 2013’te Marduk ile Güneş arasına
girecek ve en korkunç deprem, sel ve fırtınaların yaşandığı tarih bu gün
olacak. Milyarlarca insan hayatını kaybedecek, hayatta kalanlar açlıktan
kırılacak. Marduk, Güneş Sistemi’ni 1 Temmuz 2014’te terk edecek ve manyetik
alanlar üzerindeki etkisi azalmaya başlayacak.
- Eğer sanıldığının aksine, Marduk, Mars
ile Jüpiter’in değil, Mars ile Dünya arasına girerse, Marduk’un uydularından
biri Dünya’ya çarpabilir. Bu durumda Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki döngüsü
en az 3 gün duracak. Bir tarafta 3 gün aydınlık, diğer tarafta 3 gün karanlık
olacak. Tüm iletişim ve enerji ağı çökecek.
Kıyamet Alametleri
Kur’an’daki
kıyamet alametlerinde de Dünya’nın 3 gün 3 gece boyunca karanlıkta kalacağı ve
akabinde Güneş’in Batı’dan doğacağına dair ayetler var. Bunun haricinde Hz
Muahmmed’in hadislerinden ikisi enteresan:
“Ben
insanlığın ikindi vakti geldim.”
“Benim
ümmetimin ömrü 1500 seneyi geçmeyecek.”
Hicri
takvimin 1433’ü gösterdiğini hatırlatmak isterim…
Başka
ne alametler vardı Kur’an’da? Buyurun:
- Yecüc ve Mecüc’ün ortaya çıkışı
- Debbet-ül Arz’ın ortaya çıkışı
- Deccal’in ortaya çıkışı
- Güneş’in batıdan doğması
Ne
demek peki bunlar?
Hadi
gelin, ezoterik açıdan bu alametlerin anlamlarına bakalım:
Yecüc ve Mecüc’ün ortaya çıkışı
Kelime
olarak anlamı olmayan Yecüc ve Mecüc, nefsani azgınlığın Kur’an’daki
sembolüdür. Yani insanlığın egoistçe duygu ve düşüncelerle kendisini
zincirlemesidir.
Uyumakta
olan insan uyanma arefesinde.
Kendi
ruhsal büyüklüğünü –şuur altındaki bilgiyi fark etmesi ancak bu bilgiyi yanlış
yorumladığı için egoizm zarfına sokması söz konusu.
Yani
kendi ruhsal kudretini içten içe hisseden ama bilgisi olmadığı için bunu doğru
yönlendiremeyen insanların içinde bulunduğu bir süreç…
Debbet-ül
Arz’ın ortaya çıkışı
Dabbe:
Hayvan/Binek Hayvan
Arz:
Yer, Dünya
Debbet-ül
Arz: Kıyamet yaklaşınca yerden çıkacak korkunç bir hayvan.
Canavarı
andıran bu hayvan tüm mitoloji ve ezoterik bilgilerde, astral bedenimizi adeta
bir zırh gibi saran tortunun sembolüdür. Bu bizim hayvani/içgüdüsel
yönümüzdür.
Ezotetrik açılıma gelince:
Kıyamet,
yani “Genel Uyanış”ın başlayacağı günler yaklaştığında, yavaş yavaş insanların
içlerindeki bu tortuyu fark edip temizlemek için bir çaba içine girdikleri
dönemdir.
Daha
önce böyle bir çaba içinde olmamamızın
nedeni, daha önce bu tortuyu hiç görmemiş/fark etmemiş olmamız.
Deccal’in
ortaya çıkışı
Deccal’in
kelime anlamı “Aldatıcı”…
Solunda
Cennet, sağında Cehennem olan ve alnında “kâfir” yazan bir varlık…
Daha
baştan aldatıyor çünkü İslamiyet’te Cennet hep sağda sembolize edilmiştir.
“Kafir” sözcüğü “küfür”den gelir. Küfür “Gerçeğin üzerini örtmek"tir.
Deccal’in
Kıyamet yaklaştığında insanları yanılgıya sevk etmek için tüm dünyayı
dolaşacağı söylenir. Demek ki bu tüm dünyayı etkileyecek bir hadise.
Günümüzde
de durum bu değil mi?
Bilgiden,
gerçeklikten uzaklaşmak…
Bunca
bolluk içinde “Gerçek Bilgi” kıtlığı…
Bize
sunulan dinle, dinin gerçeği arasındaki fark…
Güneş’in
batıdan doğması
İki
anlamı var… Birincisi Dünya’nın fiziksel durumuyla ikincisiyse insanın içsel
değişimiyle ilgili:
1.)
Daha önce de birkaç kez yaşanan Dünya’nın eksensel düzleminde meydana gelecek
kaymayla (Kutupların yer değiştirmesi) ortaya çıkacak değişiklikle Güneşin
doğuş ve batış yönlerinde sapma meydana gelecektir.
2.) “İnsanın alt üst
olması”. Yani uyku halinden uyanıp şuurlanması; o ana kadar doğru diye
sarıldığı yanlışların gölgesinden kurtulup gerçekle yüz yüze gelmesidir.
Kur’an’daki
ayetlerden örnek vermek gerekirse; şunlar dikkat çekici:
Bakara
Suresi Ayet: 48
“Ve öyle bir günden korkun ki; o günde kimse,
kimse için bir şey ödeyemez. Şefaat kabul edilmez. Fidye alınmaz ve onlara
yardım da edilmez.”
Kıyame
Suresi Ayet: 8-12
“Ay
karardığı, Güneş ve Ay birleştiği zaman; insan o gün ‘Kaçış nereye?’ der.
Hayır, sığınacak bir yer yok. O gün sonunda varılıp karar kılınacak yer
yalnızca Rabb’in katıdır.”
“Güneş ve Ay birleştiği zaman”
Amerikalı
araştırmacı ve astronom John Major Jerkins’in 1997’de yayınlanan “Maya
Cosmogenesis 2012” kitabında aktardığı astronomik öngörüler sadece Güneş ve
Ay’ın değil; Güneş Sistemi’ndeki tüm gezegenlerin (yani ekliptik de denen
tutulum çemberinin), 21 Aralık 2012’deki kış dönümü güneşiyle aynı hizada
kesişeceğini gösteriyor. Üstelik bu kesişme modern astronomik ölçümlerle
galaksimizin merkezi olduğu belirlenen “Karanlık Nokta”ya da denk geleceği
belirlenmiş durumda… Bu kesişmenin bilimsel bir tahmin olduğu netse de
sonuçlarının neler olabileceğine dair net bir şey söylemek imkânsız.
Bilimsel tahmin demişken… NASA
Bilimsel
tahminlerin en dikkat çekicisi ise NASA’nın Güneş’teki patlamalara dair yaptığı
tahminler…
Yakın
tarihlerde NASA, dünyamız için tehdit unsuru içeren bir olgu hakkında 12 Eylül
2012 tarihini öngördü. Nasa raporlarına göre; Güneş’te oluşabilecek büyük bir
“taç fışkırması” ve etkinleşen plazma topları yüzünden dünyadaki enerji
şebekelerinin çökebileceği öngörülüyor. Yerin beş kat büyüklüğünde manyetik
alan havuzları bir patlama ile koptuğunda, güneş rüzgarı saldırıları oluşuyor.
Güneşin
yakıtını bitirip, bir süpernova patlaması yaşamadan önce, defalarca taç uzaması
ya da öksürme adı verilen evreleri olacaktır. Tek sorun olayın, dünyanın
manyetik alanlarının yön değiştireceği zamanlara denk gelip gelmemesi. Bu
manyetik alanlar, 76 milyon yıldan bu yana yaklaşık 171 defa yön değiştirmiş.
Yeni değişim, bir korona uzanması ile eşzamanlı gerçekleşirse fazlasıyla
tehlikeli olabilir. Çünkü manyetik alanlar yön değiştirirken, dünya çevresini
saran kuvvet çizgileri zayıflayacak. Bu durum geçici olsa da böylesi bir anda,
dünyanın manyetik alanı kozmik ışınları yollarından saptıramayacağından tehlike
artacak.
Carrington Olayı
Dünya’da
şimdiye kadar ölçülmüş en büyük elektromanyetik fırtına! 1859′da gerçekleşen bu
fırtınayı, Amatör İngiliz astronom Richard Carrington; “inanılmaz güçlü, beyaz
parlak bir ışık demeti” olarak not etmiş.
Dünya
üstündeki tüm telgraf tellerinin kavrulup kullanılamaz hale geldiği ve geceyi
gündüze çevirecek kadar aydınlık yaratan bir fenomen bu Carrington Olayı…
Bilimadamlarının
“Katrina kasırgası’ndan 10 kat daha kötü etkileri olur.” dedikleri olay
gerçekleşirse, bakalım neler olacak:
Elektrik/elektronik
teknolojisi sıfırlanacak.
Apartmanlarda
su basma işlemi yapılamayacağı için susuzluk başlayacak.
Tren, metro
gibi ulaşım araçları çalışmayacak.
Benzin
istasyonları, yer altı depolarından benzin pompalayamayacağı için, arabalar
benzinsiz kalacak.
Dolayısıyla
süper marketlerin stokları boşalacak. Kıtlık başlayacak.
Jeneratör de
çalışmayacağı için hastaneler maksimum 72 saat yedek güç kaynaklarını
kullanabilecek. Dolayısıyla sağlık hizmetleri zarar görecek.
Isınma ve
soğutma gerçekleşemeyeceği için bu dönemde insanlar ölmeye başlayacak.
İlaçlar,
gıdalar vb soğutma olmadığı için bozulacak.
Dünyanın bu
senaryo karşısında toparlanması 4-10 yıl arası olarak hesaplanıyor. Zararın
ise, 2 trilyon $’ı geçmesi bekleniyor.
1952 yılında alman
fizikçi Winfried Otto Schumann, atmosferin iyonosfer tabakasından kaynaklandığı
düşünülen bir titreşim saptar. Bu titreşimleri inceleyen bilim adamı bunun
frekansını 7.8 Hertz (saniyede
7.8 devir) olarak hesaplar. Bu Dünya’nın temel
frekansı (veya Dünya’nın kalp atışı) olarak da değerlendirilir.
Bu buluşun ardından
askeri haberleşmelerin bir kısmı bu frekans üzerinden yapılır. Daha sonra bu
titreşim üzerinde incelemeler bunun tek bir titreşim olmadığını coğrafî
bölgelere göre değişiklik gösterdiği saptanır (7.8, 14, 20, 26, 33, 39, 45
Hertz).
Coğrafi bölgelere göre değişim gösterse de yüzyıllardır
sabit olan bu titreşimin 1980’li yıllardan itibaren artış göstermeye başlar.
Schumann Rezonansı günümüzde saniyede 12 Hertz’e kadar ulaşmış bulunuyor. Bu
titreşimin 21 Aralık 2012’de 13 Hertz’e ulaşacağı, böylece insan beyninin
çalışma/düşünme frekansına eşitleneceği ve bu sayede insanların artık daha zeki
olacağı, bir kuantum sıçramasının yaşanacağı iddia ediliyor.
Bilim, bunun neden gerçekleştiğini
veya kaynağını bilmiyor ancak Schumann Rezonansını sıcaklık değişimlerinin
ve dünya çapındaki hava koşullarının hassas bir göstergesi olarak sunuyor. Bazı
araştırmacılar Schumann Rezonansın dalgalanmasının son yıllardaki hava
durumu, seller, fırtınalarda bir faktör olabileceğine inanıyor.
Dünya’nın “nabzı” hızlanırken,
manyetik alanındaki güç ise zayıflıyor. New Mexico Üniversitesi'ndeki Profesör
Bannerjee’ye göre, manyetik alan son 4000 yıldaki yoğunluğunun yarısını
kaybetti.
Manyetik kutup tersliğinin (manyetik
kutupların ters olmasının) bir delili, manyetik alan güçlülüğüdür. Bu gücün
sürekli azalıyor olması ise bir noktadan sonra manyetik alanların ters döneceği
anlamına gelir (Manyetik kutupların değişimi). Hatta Profesör Bannerjee'e
göre bir diğer manyetik tersliğe geldik bile! Hepmiz "sıfır
noktasına" yaklaştıkça zamanın hızlandığı başka bir deyişle kısaldığını
gördük. Günler artık 24 saat değil 16 saat ve hatta daha kısa
yaşanıyor. O yüzden "günler ne çabuk geçiyor", “Vay be yedik koca
seneyi”, "Eskiden 1 ay geçmek bilmezdi azizim" tarzı söylemlerimizde
bir artış söz konusu… Hadise psikolojik değil, fiziksel bir gerçeklik!
Schumann rezonansının (ya da Dünyanın
“kalp atışının”) binlerce yıldır 7.8 olduğunu, ancak 1980'den beri yükseldiğini
bilmek konuyu daha da çarpıcı hale getiriyor: Hadislerde zamanın kısalmasının
bildirilmesi "ahir zamanda" yaşanacaktı. Ahir zaman ise hicri
1400 yılında başlıyor. Hicri 1400 yılı ise, Miladi olarak tam 1980 yılına denk
geliyor. Manyetik alanın değişmesi ile birçok olağan dışı olaya şahit olmamız
da mümkün. Bazı teknolojilerin artık çalışamaması ve 4. boyuta geçmek gibi.
Foton Kuşağı
Hadi biraz da iyi haberler verelim…
Foton Kuşağı ilk kez İngiliz astronom Edmond
Halley (1656-1742) tarafından Pleiades takımyıldızlarını kuşatan gazımsı bir
kuşak olarak gözlendi. Daha sonra Fredrick Wilhelm Bessel ise Foton Kuşağı’nın
dönüş hızını keşfetti. Ardından Jose Comas Sol, Pleiades takımyıldızındaki
güneş sistemlerini keşfetti. Daha sonra Paul Otto Hesse foton kuşağının
kalınlığını saptadı: 2000 ışık yılı.
Bu teoriye göre Güneş sistemimiz her 25 bin 860
yılda bir Pleiades çevresinde bir tur dönüyor. Yani Güneş sistemimiz belirli
bir rutinde Foton Kuşağı’nın içine giriyor. Nedir o rutin? Güneş sistemimizin
foton kuşağının içindeki yolculuğunun 2 bin yıl kadar sürdüğünü göz önüne
alırsak, Foton Kuşağı’ndan çıktıktan sonra tekrar foton kuşağına girmek için 10
bin 500 yıl geçmesi gerekiyor.
E, ne olacak peki?
Neler
olmayacak ki!
- Auralarımızı görebileceğiz.
- 12 sarmallı DNA’ya geçiş sonrası hastalık
kalmayacak,
- Elektirik ihtiyacı olmayacak çünkü foton
enerjisinden yararlanacağız.
- Ölümsüz olacağız.
- Bu dünyada kalmaktan vazgeçip başka bir boyuta
geçmeye karar verirsek; Dünya’da kalmayı seçenler bizim ortadan bir anda
kaybolduğumuzu görecekler.
- İnsanların ışık bedenleri olacak ve bu cennete
benzeyen ışıklı dünyada çok güzel vakit geçirecekler.
Medyanın ettiği
Tüm
bu bilgiler herkes tarafından ulaşılabilir durumda. Başta söylediğim gibi
bayılıyor medya kıyamet senaryolarına! Çünkü Düzen’in mekanizmalarından biri… “Bak
felaketler var” diyerek insancıkları korkutan Düzen, bir yandan da “havuçlar”
vaat etmekten de geri kalmıyor… Çünkü kendimizle ilgilenmektense, yaklaşan
kıyametin magaziniyle oyalanmamız fakat bu sırada hepten ümitsizliğe düşüp de
vergileri ödemeyi bırakmamızdansa bir miktar ümit taşımamız düzenin faydasına!
Şimdi dikkat…
Bir
şeyin altını çizmekte fayda var: Tarih boyunca hiçbir “yıl” 2012 kadar
konuşulmadı ve geçmişten bu kadar referans almadı… Eski uygarlıklardan kutsal
kitaplara, bu yazıda bahsetmediğim Kızılderililerin ve Nostradamus’un
kehanetlerinden bilimsel verilere kadar tonlarca olgu içinde bulunduğumuz bu
dönemde bir şeyler olacağını işaret ediyor.
Danışanlarıma
bakıyorum… Hepsinin (İSTİSNASIZ HEPSİNİN) hayatında çok ciddi bir değişim var. Arkadaşlarım
ha keza! Ailem aynı durumda… Ben? Üç yıl önce aklıma bile gelmeyecek ölçüde bir
değişimin tam ortasındayım! Sizde durum nedir bilemiyorum elbette ama tüm
dünyada ülkeler, bölgeler, toplumlar ve nihayetinde kişiler bazında büyük
değişimler oluşuyor… Hem de daha önce olmadığı kadar büyük bir hızla!
Medyanın
ilgimize sunduğu bunca kıyamet senaryosu arasında akıl sağlığımızı koruyabilmek
bile büyük başarı! Tam bu noktada bu önemli başarıyı yakalamış olan sizlere
sormak istiyorum: Kendi kıyametinizi
yaratmaya ne dersiniz?
KIYAM-ET!
Kıyam
etmek…
Kıyam
“Kalkmak, ayakta durmak, dikilmek” anlamına gelir.
Kıyamet’in
ezoterik açılımına baktığımızdaysa bunun “Büyük Uyanış” anlamına geldiğini
görüyoruz.
Gerçekten
de tüm bu değişim enerjisini sindirmek ve aydınlığa uyanmak için harika bir yıl
olabilir 2012!
- Daha
az TV seyretmek
- Daha
çok kitap okumak.
- Kendinize,
içinizdeki o büyük güce dönmek ve kudretinizin farkına varmak.
- Kendinizi
sinirlenirken yakalayıp bunun size ne kazandırdığına ve sizden neler
götürdüğüne bakmak… Artık sinirlenmemeye karar vermek.
- Daha
az hamburger yemek.
- Daha
çok meditasyon yapmak.
- Ailenize/sevdiklerinize
daha fazla vakit ayırmak.
- Senelerdir
hayatınızı çalan o ofisten artık makul saatlerde çıkmak.
- Doğada
daha fazla vakit geçirmek.
- İç
huzur ve dengenizle birlikte hayatınızın da dengesini sağlamak.
- Gerçekten
istediğiniz işlerde çalışmak.
- Daha
fazla hayal kurmak.
- Kurduğunuz
o hayalleri tutkuyla bağlandığınız hedeflere çevirmek.
- O
hedeflere ulaşacak stratejileri belirleyip adım adım planınızı uygulamak.
- Hayatınızın
aşkını bulmak.
- İstediğiniz
parayı kazanırken eğleneceğiniz harika yollar bulmak.
- Kısaca…
Artık kendi istediğiniz hayatı, yüksek farkındalıkla ve stresten uzak,
mutlulukla yaşamak.
- Bunu
nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız, iyi bir koçla çalışmak.
- Ne
olursa olsun hayatınızı istediğiniz yönde değiştirmek.
Listeyi
uzatabiliriz; ancak sözün özü şu:
Uyanın!
Açın gözü kulağı…
Dışarıda
ne olacaksa olacak. Kopacaksa kıyamet kopacak…
Asıl
soru; “Siz ne yapacaksınız?”
Kendi
kıyametinizi nerede, ne zaman, neyle, nasıl ve kiminle yaratacaksınız?
2012’niz
aydın olsun.