7 Ocak 2012 Cumartesi

32 kısım tekmili birden kıyamet!

- Mayaların “Uzun Sayım” döngüsüne göre; 5. dönemin sonu… Yani bildiğimiz şekliyle hayatın sonu. Bir başka deyişle; “Yeni bir başlangıç”...
- Sümer, Mısır, İnka, Maya uygarlıklarının bıraktıkları yazıt ve kil tabletlerine göre; Güneş Sistemi’nde bulunan ve 3600 küsur yılda bir yakınımızdan geçen Marduk (Nibiru, Planet X) gezegeninin sakinlerinin dünyayı yeniden ziyaret edecekleri zaman…
- Astronomlara göre; tüm gezegenlerin, güneşin ve galaksimizin merkezindeki karanlık noktanın 21 Aralık 2012’deki kış dönümünde (yılın en kısa günü) aynı hizaya gelmesiyle oluşacak sıra dışı bir çekim gücü…
- NASA’ya göre; 1859’daki Carrington Olayı’nın bir benzerini yaşatabilecek güçte güneş patlamaları ve manyetik fırtınalar sonucu elektrikli ve elektronik aletlerin tamamını onarılamayacak hale getirecek bir elektromanyetik kıyamet…
- Bazı bilim adamlarına göre; Schumann Rezonansı’nın gizeminin çözüleceği zaman.
- “Yeni Çağ”cılara göre; girmekte olduğumuz Foton Kuşağı’ndaki yüksek enerji nedeniyle DNA’mızı değiştirecek ve algımızı bambaşka boyutlara da açacak evrimsel bir devrimin ve büyük aydınlanmanın yaşanacağı Altın Çağ’ın başlangıcı…
- Kur’an-ı Kerim’e göreyse; kıyamet alametlerinin yaşanmaya başladığı dönem…

Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir sene, 2012 kadar konuşulup tartışılmadı! 2000 yılı biraz yaklaştı ama… Y2K’yı hatırlar mısınız? Tüm bilgisayarların 2000 yılını 00 olarak okuyacaklarından dijital kıyametin yaşanacağı 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren sık sık yazılıp çizilmedi mi?

Medya seviyor bizi korkutmayı… E, biz de bayılıyoruz kıyamet senaryolarına, felaket tellallığına. Her dönem halkı korkutacak bir şeyler var medyada: Kuş gribi, depremler, deli dana, kıtlık tehlikesi, küresel ısınma, doğa kirleniyor çığlıkları, mahalledeki sapık, trafik canavarı vs vs.



Mayalar aslında ne diyor?
“2012 Dünya’nın sonudur” demiyorlar… “Uzun Sayım” olarak adlandırdıkları dönemlerin beşincisinin sonu 2012’ye denk geliyor sadece. Peki nedir bu uzun sayım? Kısaca anlatayım:

Mayalar oldukça gelişmiş bir uygarlık. Özellikle astronomi konusundaki bilgileri dönemin şartlarını da düşünürsek olağanüstü! Çeşitli Maya şehrinde bulunan gözlem evlerinde her gece özel eğitimli rahipler gökyüzünü izleyip gördükleri tüm gök cisimlerinin hareketlerini takip edip; not alıyorlar… HER GECE! Sadece güneş sistemindeki gezegenleri, ayı güneşi değil görebildikleri tüm uzayı gözleyip bir çeşit güncesini tutuyorlar.

Gök cisimlerinin bu hareketlerinden yola çıkarak da birkaç takvim geliştiriyorlar; bizim ilgilendiğimiz takvimin adı Haab. 20 günlük 18 aydan oluşan toplam 360 günlük bu takvime; tanrılarının adını verdikleri 5 günü de eklediklerinde neredeyse bizim bir güneş yılımız oluşuyor. Mayalar buna “Tun” diyor. 20 tane Tun bir Katun ve 20 tane Katun da (400 Tun yani) bir Baktun ediyor. Toplam 13 Baktun Mayalar’ın “Uzun Sayım” dedikleri bir döneme denk geliyor ki bu da aşağı yukarı 5125 yıl demek.


Mayaların hesabına göre 2012 yılı, beşinci Uzun Sayım’ın sonuna denk geliyor. Her Uzun Sayım’ın sonu diğerinin başlangıcı doğal olarak ve tüm bu geçiş dönemlerinde bir sürü konuda hep radikal değişimler olmuş: Tufanlar, volkanlar, depremler, coğrafyalar, uygarlıklar, toplumsal anlayışlar…

Sümerler ve Sitchin’in dikkat çektiği benzerlikler
Sadece Mayalar değil… Sümerler de pek ilgili astronomiyle. Mısır’da ve İnka uygarlığında da Maya’ların mitolojilerinde anlatılanlara çok benzer şeyler var. Detaylar için teolog, Sümerolog, antik diller ve mitoloji uzmanı; Azerbaycan asıllı, Amerikalı bilim adamı Zecharia Sitchin’in araştırmalarına bakalım:
Gılgamış Destanı’ndan Tevrat’a, Sümer hiyerogliflerinden eski kil tabletlere kadar tarih öncesi dönem uygarlıklara dair ne var ne yoksa okuyan; Batı dilleriyle birlikte antik dillerin de neredeyse hepsini okuyup tercümesine büyük katkı sağlayan Sitchin, Dünya Tarihçesi ve 12. Gezegen kitaplarının da yazarı aynı zamanda.

Bu iddiaları ilk ortaya attığında alay konusu olsa da şu sıralar Sitchin’in yazdıklarıyla yakından ilgilenen hatırı sayılır bir kalabalık var.


Enki (Sümer)


Viracocha (İnka)


Thoth (Mısır)
Sitchin’e göre; Sümer, İnka ve Maya uygarlıklarının “tanrılar” diye bahsettikleri varlıklar gerçek… Üstelik birbirlerini de tanıyorlar! Hatta kimisi akraba!
Mayaların “Tüylü Yılan Kukulkan”, İnkaların “Viracocha” ve Mısırlıların “Thoth” dedikleri tanrılar aynı kişi aslında… Thoth’un babasına Sümerler “Enki” demişler ki Mısır’da Ptah diye anılıyor kendisi. Mısırlı Ptah’ın oğlu Ra doğal olarak Sümerli Enki’nin oğlu Marduk oluveriyor. Mitolojiye göre Ptah’ın iki oğlu Ra ve Thoth arasında büyük bir anlaşmazlık çıkıyor ve Ra Thoth’u Mısır’dan sürüyor… Aynı hikaye Sümer uygarlığında Enki’nin oğulları için de aynen anlatılıyor. İşte bu sürülen tanrı Toth Mayaların Kukulkan ve İnkaların da Viracocha dedikleri şahsiyet… Onların tanrı dedikleri bu arkadaş günün birinde gitmeye karar vermiş ve ayrılırken Mayalara dönüp “Geri geleceğim” demiş…




Ra (Mısır)
Ptah (Mısır)
Kukulkan (Maya)
Marduk (Sümer) 


Marduk
Bu “tanrılar” diye anılan arkadaşlar Sitchin’in okuduğu bütün o kil tabletlerden falan çıkardığına göre Marduk gezegeninin sakinleri… Güneş’in etrafında dönen ancak yörüngesi diğer Güneş Sistemi gezegenlerinden bambaşka bir açıda bulunan ve yörüngesi çok geniş olan, Jüpiter büyüklüğünde bir gezegen Marduk. Tam 450.000 yıl önce Marduklular gelip Dünya’da hayatın temelini atmışlar. 3661 yılda bir yörünge denk geldiğinde de gelip “N’apıyor bakalım bizim çocuklar” diye Dünya’ya bakıyorlar…

Babalar buralara geldiğinde, iddialara göre ufak tefek (!) aksilikler de oluyor tabi: 13.000 yıl önceki Nuh Tufanı, son yörünge geçişini yaptığı MÖ 1649’da Thera Yanardağı’nın patlaması gibi...



Marduk’un seyri
- Teorilere göre, Marduk, 21 Aralık 2012’de, yani Haab takviminin son gününde ikinci bir güneş ve Ay ile neredeyse aynı büyüklükte gözükecek.
- Marduk, Dünya ile iki kere yakınlaşacak. İlki 7 Eylül 2012’de gerçekleşecek, son yaklaşma ise 27 Nisan 2013’te olacak.
- Marduk en yıkıcı etkisini sadece 21 Aralık 2012’de göstermeyecek. Dünya 14 Şubat 2013’te Marduk ile Güneş arasına girecek ve en korkunç deprem, sel ve fırtınaların yaşandığı tarih bu gün olacak. Milyarlarca insan hayatını kaybedecek, hayatta kalanlar açlıktan kırılacak. Marduk, Güneş Sistemi’ni 1 Temmuz 2014’te terk edecek ve manyetik alanlar üzerindeki etkisi azalmaya başlayacak.
- Eğer sanıldığının aksine, Marduk, Mars ile Jüpiter’in değil, Mars ile Dünya arasına girerse, Marduk’un uydularından biri Dünya’ya çarpabilir. Bu durumda Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki döngüsü en az 3 gün duracak. Bir tarafta 3 gün aydınlık, diğer tarafta 3 gün karanlık olacak. Tüm iletişim ve enerji ağı çökecek.



Kıyamet Alametleri
Kur’an’daki kıyamet alametlerinde de Dünya’nın 3 gün 3 gece boyunca karanlıkta kalacağı ve akabinde Güneş’in Batı’dan doğacağına dair ayetler var. Bunun haricinde Hz Muahmmed’in hadislerinden ikisi enteresan:
“Ben insanlığın ikindi vakti geldim.”
“Benim ümmetimin ömrü 1500 seneyi geçmeyecek.”

Hicri takvimin 1433’ü gösterdiğini hatırlatmak isterim…
Başka ne alametler vardı Kur’an’da? Buyurun:
- Yecüc ve Mecüc’ün ortaya çıkışı
- Debbet-ül Arz’ın ortaya çıkışı
- Deccal’in ortaya çıkışı
- Güneş’in batıdan doğması
Ne demek peki bunlar?
Hadi gelin, ezoterik açıdan bu alametlerin anlamlarına bakalım:

Yecüc ve Mecüc’ün ortaya çıkışı
Kelime olarak anlamı olmayan Yecüc ve Mecüc, nefsani azgınlığın Kur’an’daki sembolüdür. Yani insanlığın egoistçe duygu ve düşüncelerle kendisini zincirlemesidir.
Uyumakta olan insan uyanma arefesinde.
Kendi ruhsal büyüklüğünü –şuur altındaki bilgiyi fark etmesi ancak bu bilgiyi yanlış yorumladığı için egoizm zarfına sokması söz konusu.
Yani kendi ruhsal kudretini içten içe hisseden ama bilgisi olmadığı için bunu doğru yönlendiremeyen insanların içinde bulunduğu bir süreç…

Debbet-ül Arz’ın ortaya çıkışı
Dabbe: Hayvan/Binek Hayvan
Arz: Yer, Dünya
Debbet-ül Arz: Kıyamet yaklaşınca yerden çıkacak korkunç bir hayvan.
Canavarı andıran bu hayvan tüm mitoloji ve ezoterik bilgilerde, astral bedenimizi adeta bir zırh gibi saran tortunun sembolüdür. Bu bizim hayvani/içgüdüsel yönümüzdür.
Ezotetrik açılıma gelince:
Kıyamet, yani “Genel Uyanış”ın başlayacağı günler yaklaştığında, yavaş yavaş insanların içlerindeki bu tortuyu fark edip temizlemek için bir çaba içine girdikleri dönemdir.
Daha önce böyle  bir çaba içinde olmamamızın nedeni, daha önce bu tortuyu hiç görmemiş/fark etmemiş olmamız.

Deccal’in ortaya çıkışı
Deccal’in kelime anlamı “Aldatıcı”…
Solunda Cennet, sağında Cehennem olan ve alnında “kâfir” yazan bir varlık…
Daha baştan aldatıyor çünkü İslamiyet’te Cennet hep sağda sembolize edilmiştir. “Kafir” sözcüğü “küfür”den gelir. Küfür “Gerçeğin üzerini örtmek"tir.
Deccal’in Kıyamet yaklaştığında insanları yanılgıya sevk etmek için tüm dünyayı dolaşacağı söylenir. Demek ki bu tüm dünyayı etkileyecek bir hadise.
Günümüzde de durum bu değil mi?
Bilgiden, gerçeklikten uzaklaşmak…
Bunca bolluk içinde “Gerçek Bilgi” kıtlığı…
Bize sunulan dinle, dinin gerçeği arasındaki fark…

Güneş’in batıdan doğması
İki anlamı var… Birincisi Dünya’nın fiziksel durumuyla ikincisiyse insanın içsel değişimiyle ilgili:
1.) Daha önce de birkaç kez yaşanan Dünya’nın eksensel düzleminde meydana gelecek kaymayla (Kutupların yer değiştirmesi) ortaya çıkacak değişiklikle Güneşin doğuş ve batış yönlerinde sapma meydana gelecektir.
 2.) “İnsanın alt üst olması”. Yani uyku halinden uyanıp şuurlanması; o ana kadar doğru diye sarıldığı yanlışların gölgesinden kurtulup gerçekle yüz yüze gelmesidir.

Kur’an’daki ayetlerden örnek vermek gerekirse; şunlar dikkat çekici:
Bakara Suresi Ayet: 48
 “Ve öyle bir günden korkun ki; o günde kimse, kimse için bir şey ödeyemez. Şefaat kabul edilmez. Fidye alınmaz ve onlara yardım da edilmez.”
Kıyame Suresi Ayet: 8-12
“Ay karardığı, Güneş ve Ay birleştiği zaman; insan o gün ‘Kaçış nereye?’ der. Hayır, sığınacak bir yer yok. O gün sonunda varılıp karar kılınacak yer yalnızca Rabb’in katıdır.”



“Güneş ve Ay birleştiği zaman”
Amerikalı araştırmacı ve astronom John Major Jerkins’in 1997’de yayınlanan “Maya Cosmogenesis 2012” kitabında aktardığı astronomik öngörüler sadece Güneş ve Ay’ın değil; Güneş Sistemi’ndeki tüm gezegenlerin (yani ekliptik de denen tutulum çemberinin), 21 Aralık 2012’deki kış dönümü güneşiyle aynı hizada kesişeceğini gösteriyor. Üstelik bu kesişme modern astronomik ölçümlerle galaksimizin merkezi olduğu belirlenen “Karanlık Nokta”ya da denk geleceği belirlenmiş durumda… Bu kesişmenin bilimsel bir tahmin olduğu netse de sonuçlarının neler olabileceğine dair net bir şey söylemek imkânsız.

Bilimsel tahmin demişken… NASA
Bilimsel tahminlerin en dikkat çekicisi ise NASA’nın Güneş’teki patlamalara dair yaptığı tahminler…
Yakın tarihlerde NASA, dünyamız için tehdit unsuru içeren bir olgu hakkında 12 Eylül 2012 tarihini öngördü. Nasa raporlarına göre; Güneş’te oluşabilecek büyük bir “taç fışkırması” ve etkinleşen plazma topları yüzünden dünyadaki enerji şebekelerinin çökebileceği öngörülüyor. Yerin beş kat büyüklüğünde manyetik alan havuzları bir patlama ile koptuğunda, güneş rüzgarı saldırıları oluşuyor.





Güneşin yakıtını bitirip, bir süpernova patlaması yaşamadan önce, defalarca taç uzaması ya da öksürme adı verilen evreleri olacaktır. Tek sorun olayın, dünyanın manyetik alanlarının yön değiştireceği zamanlara denk gelip gelmemesi. Bu manyetik alanlar, 76 milyon yıldan bu yana yaklaşık 171 defa yön değiştirmiş. Yeni değişim, bir korona uzanması ile eşzamanlı gerçekleşirse fazlasıyla tehlikeli olabilir. Çünkü manyetik alanlar yön değiştirirken, dünya çevresini saran kuvvet çizgileri zayıflayacak. Bu durum geçici olsa da böylesi bir anda, dünyanın manyetik alanı kozmik ışınları yollarından saptıramayacağından tehlike artacak.



Carrington Olayı
Dünya’da şimdiye kadar ölçülmüş en büyük elektromanyetik fırtına! 1859′da gerçekleşen bu fırtınayı, Amatör İngiliz astronom Richard Carrington; “inanılmaz güçlü, beyaz parlak bir ışık demeti” olarak not etmiş.

Dünya üstündeki tüm telgraf tellerinin kavrulup kullanılamaz hale geldiği ve geceyi gündüze çevirecek kadar aydınlık yaratan bir fenomen bu Carrington Olayı…
Bilimadamlarının “Katrina kasırgası’ndan 10 kat daha kötü etkileri olur.” dedikleri olay gerçekleşirse, bakalım neler olacak:
Elektrik/elektronik teknolojisi sıfırlanacak.
Apartmanlarda su basma işlemi yapılamayacağı için susuzluk başlayacak.
Tren, metro gibi ulaşım araçları çalışmayacak.
Benzin istasyonları, yer altı depolarından benzin pompalayamayacağı için, arabalar benzinsiz kalacak.
Dolayısıyla süper marketlerin stokları boşalacak. Kıtlık başlayacak.
Jeneratör de çalışmayacağı için hastaneler maksimum 72 saat yedek güç kaynaklarını kullanabilecek. Dolayısıyla sağlık hizmetleri zarar görecek.
Isınma ve soğutma gerçekleşemeyeceği için bu dönemde insanlar ölmeye başlayacak.
İlaçlar, gıdalar vb soğutma olmadığı için bozulacak.
Dünyanın bu senaryo karşısında toparlanması 4-10 yıl arası olarak hesaplanıyor. Zararın ise, 2 trilyon $’ı geçmesi bekleniyor.




1952 yılında alman fizikçi Winfried Otto Schumann, atmosferin iyonosfer tabakasından kaynaklandığı düşünülen bir titreşim saptar. Bu titreşimleri inceleyen bilim adamı bunun frekansını 7.8 Hertz (saniyede 7.8 devir) olarak hesaplar. Bu Dünya’nın temel frekansı (veya Dünya’nın kalp atışı) olarak da değerlendirilir.

Bu buluşun ardından askeri haberleşmelerin bir kısmı bu frekans üzerinden yapılır. Daha sonra bu titreşim üzerinde incelemeler bunun tek bir titreşim olmadığını coğrafî bölgelere göre değişiklik gösterdiği saptanır (7.8, 14, 20, 26, 33, 39, 45 Hertz). 

Coğrafi bölgelere göre değişim gösterse de yüzyıllardır sabit olan bu titreşimin 1980’li yıllardan itibaren artış göstermeye başlar. Schumann Rezonansı günümüzde saniyede 12 Hertz’e kadar ulaşmış bulunuyor. Bu titreşimin 21 Aralık 2012’de 13 Hertz’e ulaşacağı, böylece insan beyninin çalışma/düşünme frekansına eşitleneceği ve bu sayede insanların artık daha zeki olacağı, bir kuantum sıçramasının yaşanacağı iddia ediliyor.

Bilim, bunun neden gerçekleştiğini veya kaynağını bilmiyor ancak Schumann Rezonansını sıcaklık değişimlerinin ve dünya çapındaki hava koşullarının hassas bir göstergesi olarak sunuyor. Bazı araştırmacılar Schumann Rezonansın dalgalanmasının son yıllardaki hava durumu, seller, fırtınalarda bir faktör olabileceğine inanıyor.

Dünya’nın “nabzı” hızlanırken, manyetik alanındaki güç ise zayıflıyor. New Mexico Üniversitesi'ndeki Profesör Bannerjee’ye göre, manyetik alan son 4000 yıldaki yoğunluğunun yarısını kaybetti.

Manyetik kutup tersliğinin (manyetik kutupların ters olmasının) bir delili, manyetik alan güçlülüğüdür. Bu gücün sürekli azalıyor olması ise bir noktadan sonra manyetik alanların ters döneceği anlamına gelir (Manyetik kutupların değişimi). Hatta Profesör Bannerjee'e göre bir diğer manyetik tersliğe geldik bile! Hepmiz "sıfır noktasına" yaklaştıkça zamanın hızlandığı başka bir deyişle kısaldığını gördük. Günler artık 24 saat değil 16 saat ve hatta daha kısa yaşanıyor. O yüzden "günler ne çabuk geçiyor", “Vay be yedik koca seneyi”, "Eskiden 1 ay geçmek bilmezdi azizim" tarzı söylemlerimizde bir artış söz konusu… Hadise psikolojik değil, fiziksel bir gerçeklik!

Schumann rezonansının (ya da Dünyanın “kalp atışının”) binlerce yıldır 7.8 olduğunu, ancak 1980'den beri yükseldiğini bilmek konuyu daha da çarpıcı hale getiriyor: Hadislerde zamanın kısalmasının bildirilmesi "ahir zamanda" yaşanacaktı. Ahir zaman ise hicri 1400 yılında başlıyor. Hicri 1400 yılı ise, Miladi olarak tam 1980 yılına denk geliyor. Manyetik alanın değişmesi ile birçok olağan dışı olaya şahit olmamız da mümkün. Bazı teknolojilerin artık çalışamaması ve 4. boyuta geçmek gibi.



Foton Kuşağı
Hadi biraz da iyi haberler verelim…
Foton Kuşağı ilk kez İngiliz astronom Edmond Halley (1656-1742) tarafından Pleiades takımyıldızlarını kuşatan gazımsı bir kuşak olarak gözlendi. Daha sonra Fredrick Wilhelm Bessel ise Foton Kuşağı’nın dönüş hızını keşfetti. Ardından Jose Comas Sol, Pleiades takımyıldızındaki güneş sistemlerini keşfetti. Daha sonra Paul Otto Hesse foton kuşağının kalınlığını saptadı: 2000 ışık yılı.

Bu teoriye göre Güneş sistemimiz her 25 bin 860 yılda bir Pleiades çevresinde bir tur dönüyor. Yani Güneş sistemimiz belirli bir rutinde Foton Kuşağı’nın içine giriyor. Nedir o rutin? Güneş sistemimizin foton kuşağının içindeki yolculuğunun 2 bin yıl kadar sürdüğünü göz önüne alırsak, Foton Kuşağı’ndan çıktıktan sonra tekrar foton kuşağına girmek için 10 bin 500 yıl geçmesi gerekiyor.



E, ne olacak peki?
Neler olmayacak ki!
- Auralarımızı görebileceğiz.
- 12 sarmallı DNA’ya geçiş sonrası hastalık kalmayacak,
- Elektirik ihtiyacı olmayacak çünkü foton enerjisinden yararlanacağız.
- Ölümsüz olacağız.
- Bu dünyada kalmaktan vazgeçip başka bir boyuta geçmeye karar verirsek; Dünya’da kalmayı seçenler bizim ortadan bir anda kaybolduğumuzu görecekler.
- İnsanların ışık bedenleri olacak ve bu cennete benzeyen ışıklı dünyada çok güzel vakit geçirecekler.

Medyanın ettiği
Tüm bu bilgiler herkes tarafından ulaşılabilir durumda. Başta söylediğim gibi bayılıyor medya kıyamet senaryolarına! Çünkü Düzen’in mekanizmalarından biri… “Bak felaketler var” diyerek insancıkları korkutan Düzen, bir yandan da “havuçlar” vaat etmekten de geri kalmıyor… Çünkü kendimizle ilgilenmektense, yaklaşan kıyametin magaziniyle oyalanmamız fakat bu sırada hepten ümitsizliğe düşüp de vergileri ödemeyi bırakmamızdansa bir miktar ümit taşımamız düzenin faydasına!

Şimdi dikkat…
Bir şeyin altını çizmekte fayda var: Tarih boyunca hiçbir “yıl” 2012 kadar konuşulmadı ve geçmişten bu kadar referans almadı… Eski uygarlıklardan kutsal kitaplara, bu yazıda bahsetmediğim Kızılderililerin ve Nostradamus’un kehanetlerinden bilimsel verilere kadar tonlarca olgu içinde bulunduğumuz bu dönemde bir şeyler olacağını işaret ediyor.

Danışanlarıma bakıyorum… Hepsinin (İSTİSNASIZ HEPSİNİN) hayatında çok ciddi bir değişim var. Arkadaşlarım ha keza! Ailem aynı durumda… Ben? Üç yıl önce aklıma bile gelmeyecek ölçüde bir değişimin tam ortasındayım! Sizde durum nedir bilemiyorum elbette ama tüm dünyada ülkeler, bölgeler, toplumlar ve nihayetinde kişiler bazında büyük değişimler oluşuyor… Hem de daha önce olmadığı kadar büyük bir hızla!

Medyanın ilgimize sunduğu bunca kıyamet senaryosu arasında akıl sağlığımızı koruyabilmek bile büyük başarı! Tam bu noktada bu önemli başarıyı yakalamış olan sizlere sormak istiyorum: Kendi kıyametinizi yaratmaya ne dersiniz?

KIYAM-ET!
Kıyam etmek…
Kıyam “Kalkmak, ayakta durmak, dikilmek” anlamına gelir.
Kıyamet’in ezoterik açılımına baktığımızdaysa bunun “Büyük Uyanış” anlamına geldiğini görüyoruz.

Gerçekten de tüm bu değişim enerjisini sindirmek ve aydınlığa uyanmak için harika bir yıl olabilir 2012!
- Daha az TV seyretmek
- Daha çok kitap okumak.
- Kendinize, içinizdeki o büyük güce dönmek ve kudretinizin farkına varmak.
- Kendinizi sinirlenirken yakalayıp bunun size ne kazandırdığına ve sizden neler götürdüğüne bakmak… Artık sinirlenmemeye karar vermek.
- Daha az hamburger yemek.
- Daha çok meditasyon yapmak.
- Ailenize/sevdiklerinize daha fazla vakit ayırmak.
- Senelerdir hayatınızı çalan o ofisten artık makul saatlerde çıkmak.
- Doğada daha fazla vakit geçirmek.
- İç huzur ve dengenizle birlikte hayatınızın da dengesini sağlamak.
- Gerçekten istediğiniz işlerde çalışmak.
- Daha fazla hayal kurmak.
- Kurduğunuz o hayalleri tutkuyla bağlandığınız hedeflere çevirmek.
- O hedeflere ulaşacak stratejileri belirleyip adım adım planınızı uygulamak.
- Hayatınızın aşkını bulmak.
- İstediğiniz parayı kazanırken eğleneceğiniz harika yollar bulmak.
- Kısaca… Artık kendi istediğiniz hayatı, yüksek farkındalıkla ve stresten uzak, mutlulukla yaşamak.
- Bunu nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız, iyi bir koçla çalışmak.
- Ne olursa olsun hayatınızı istediğiniz yönde değiştirmek.

Listeyi uzatabiliriz; ancak sözün özü şu:
Uyanın! Açın gözü kulağı…
Dışarıda ne olacaksa olacak. Kopacaksa kıyamet kopacak…
Asıl soru; “Siz ne yapacaksınız?”
Kendi kıyametinizi nerede, ne zaman, neyle, nasıl ve kiminle yaratacaksınız?

2012’niz aydın olsun.

Hiç yorum yok: