Konumuzun ölümle de doktorla da
ilgisi yok. Bana hep saçma gelen başlığın ilk kısmındaki bu sorunun muhatabı doktor
ben olsaydım, başlığın ikinci kısmındaki cevabı vermeyi çok isterdim. Çünkü
gerçek bu…
İçinde büyüyüp yetiştiğimiz küresel
toplumun büyük bir bölümünde eğitimden iş hayatına kadar her alanda “Eyvah!”larla
yaşıyoruz:
Eyvah! Ya annem/babam kızarsa…
Eyvah! Ya sınavda kötü not alırsam…
Eyvah! Ya yalnız kalırsam…
Eyvah! Ya başarısız olursam…
Eyvah! Ya birini/bir şeyi kaybedersem…
Eyvah! Ya parasız kalırsam…
Bir de üstüne hayatın güçlenmemiz
için karşımıza çıkardığı engelleri ilk denememizde aşamamışsak bu derinlerde
sinsice bekleyen tuhaf düşünce güçlenerek korkularla yaşamamıza yardım(!)
ediyor.
Bayılıyoruz yaşantımızdan dramlar çıkarıp başrollere soyunmaya!
İçinizde bir sıkıntı var ama nedenini
bilmiyorsunuz…
Ya da belki de sıkıntının nedenini
biliyorsunuzdur:
Vadesi gelmiş borçlar…
Ödenmesi gereken maaşlar…
Yatırım için gerekli kaynak…
Bir türlü takım gibi çalışamayan bir
ekip…
Aldığınız kötü not…
Bir yakının kaybı…
Hastalık…
Çocuğunuzun öğretmeninden gelen şikâyet…
Terk etmiş bir sevgili…
Tuttuğunuz takımın yenilgisi…
Sihirli bir dokunuş
Canımızı sıkacak ne çok şeyimiz var
değil mi hayatta? Hayatımızın her anında!
Sıkıntıya sayısız sebep bulmamıza
rağmen -örneğin maskaralık yapan bir hayvan yavrusu bütün o sıkıntıları alıp
götürüverebiliyor! Sıkıntı ne olursa olsun… Sihir gibi… Bir anda!
Sahi, ne oluyor da saniye dahi
geçmeden o kedi ya da köpek yavrusu, çeşidi ne olursa olsun bütün bir sıkıntıyı
(kısa bir süreliğine de olsa) “ŞAAK!” diye kesebiliyor?
Sadece yavru hayvanlar mı? Elbette
değil: Oldukça sıkıntılı, üzücü, zorlayıcı ve dolayısıyla yorucu zamanlarım var
geçmişte yaşadığım. Hepimizin olduğu gibi… O zamanları anımsıyorum da; tüm
sıkıntıları tamamen aklımdan çıkardığım ikişer saat vardı her hafta: Halı
sahada top oynadığım çarşamba geceleri ve pazar sabahları.
Bir saat boyunca ne hastalıklar, ne
kayıplar, ne sınavlar, ne iş ne de ilişki sorunları… Her şey ama her şey
aklımdan çıkar giderdi: Sahadaki topu takım arkadaşlarımla birlikte karşı
kalenin içine sokmaktan başka şey düşünmezdim. Al sana meditasyon, al sana
terapi… Özü ne? “Anda kalmak”, bir başka deyişle düşüncelerinizi ve ruh
halinizi bilinçli bir biçimde yeniden düzenlemek…
Öğrendiklerinizi unutun!
Bunun zor olduğu öğretildi bize… Çözülmesi
gereken sorunlar, yetiştirilmesi gereken işler, gönlü alınması gereken
sevgililer, destek isteyen bedbahtlar varken kediyle, köpekle, topla oynamanın
sırası mıydı? Evde hasta bekleyen biri varken ne hakla baharda tatlı meltem
eşliğinde deniz üstünde batan güneşin keyfini çıkarabilirdi ki insan?
Bize öğretilen sorumluluk bilinci
kendimiz hariç herkesi ve her şeyi kapsıyordu… Üstelik kurban rolü oynarsak
ilgi alaka çekip, el âlemin enerjisini de vantuzlayabiliyorduk. Bize
öğretilmeyen tek şey kendi içimizde kullanılmayı bekleyen o sonsuz enerji
potansiyelinin varlığıydı.
Artık uyanmaya ne dersiniz?
Kendinizi kötü hissettiğiniz bir ruh
halinde çok uzun süre kalmamayı alışkanlık haline getirin. Böyle bir durumda
her ne yapıyorsanız durmak, "kendinizi yakalamak" (sürekli depresif
düşüncelerle kendinizi zehirlediğinizi fark etmek) ve derhal düşüncelerinizi
berraklaştırmak önemlidir. Kötü hissettiğiniz her an hatırlayın: Nasıl
hissedeceğinize sadece ama SADECE SİZ KARAR VERİYORSUNUZ.
İşler ters mi gidiyor? Sevgili mi
terk etti? Hastalandınız mı? Yakın birinin kaybı mı söz konusu? Tüm “Eyvah!”ları
kafanızdan atın; onun yerine enerjinizi şu tip soruların cevaplarını bulmaya
ayırın:
Bu durumdan çıkmak için ne
yapabilirim?
Kimlerden yardım isteyebilirim?
Alternatif yollar neler?
Şimdi ne olsaydı ruh halim tamamıyla
değişirdi?
Şu anda hissettiğim gibi hissetmemek
için neye ihtiyacım var?
Hemen şimdi ruh halimi yükseltmem ne
yaparsam mümkün?
Nasıl hissettiğinizin nasıl
düşündüğünüzle doğrudan ilişkili olduğunu hep anımsayın!
Konuyla ilgili farklı detaylar için şu yazılara da bakabilirsiniz:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder